20090203

vb.

kendimizi ifade edemediğimiz zamanlar çoktur. nasıl anlatsam içimdekileri diye düşünür dururuz. bazen bu işi hiç tanımadığımız adını bazen duyup, bazen duymadığımız kişiler daha iyi yaparlar.

mesela diyelim ki feci aşık olduk birine. ama karşılıksız. anlatamıyoruz da içimizdekileri. kimse anlayamaz modunda dolaşıyoruz. birden gözümüze werther takılır tüm acısı ve sevgisiyle. ve der ki;

"ey ulu tanrım! önce akıl sahibi olup sonra onu kaybetmedikçe mutlu olmamak insanların kaderi midir?"

ya da diyelim ki yalnızlığı yaşıyoruz bir süredir. keşke şuan yanımda olsaydı biri diye başlayan cümleler donatmış hayatımızı. o vakit de paris, je'tamie'den o sahne gelir önümüze.

"bazen bu hayatı paylaşacak birinin olması iyi olur diye düşünüyorum. mesela, bir gökdelenden aşağı paris' e bakarken, birilerine 'ne kadar güzel, değil mi?' demek istiyorum. ama kimse yok." der kadın eyfel kulesinden aşağı bakarken, bizim yerimize.

ve son olarak;

melinda sen hep olacaksın. ama sue o kadar üzülmemeli çünkü eminim o da bir melinda aslında.

*die leiden des jungen werthers
*Paris, je t'aime

Hiç yorum yok: